7 Aralık 2011 Çarşamba

Bugün hayat arkadaşımın, eşimin doğum günü. Söylenecek öyle çok söz var ki, parmaklarımdan bir türlü klavyeye dökülemiyorlar. Aslında bugün çok duygusal ve yoğun hissediyorum. Ben özel günlerde hep böyle olurum zaten. Sevinçli ama buruk, mutlu ama telaşeli, umutlu ama duygusal… Aslında beni tanıyanlar bilir, hiç duygusal bir yapım yoktur. Melankolik veya karamsar değilimdir, hep mutlu olmaya çalışırım. Her anımdan keyif almaya çalışırım, başarırım da. Ama şu özel günler yok mu… Engel olamıyorum işte, ister istemez bir ağırlık çöküyor üstüme… Heleki doğum günlerinde… Yaşlanıyoruz diye midir, niyedir bilmiyorum :) Hayat bazen insanı nerden nereye sürüklüyor, kendi rüzgarlarıyla, sana sormadan, kendi bildiğine… Sen de uzaktan bakıyorsun işte kendi hayatına, perdede bir film izler gibi. Bunu neden mi söylüyorum? Eşimle ilk tanıştığımız zamanlar geldi gözümün önüne birden… Biri bana deseydi ki, gün gelecek sen bu adamla evleneceksin, vallahi gülüp geçerdim. Ama bilemiyorsun işte, bazı şeyler direk kader, kısmetle alakalı. Ben aslında insanların kaderlerine, kendilerinin yön verdiklerine inanırım. Önümüzde bir kaç seçenek var ve hangisini istersek onu seçebiliyoruz. Ya da marjinallik yapıp, yeni seçenekler ekleyerek uygulayabiliyoruz. Bazen de rüzgarın savumasına bırakıyor insan kendini, nerede esmekten vazgeçerse sende orada kalıveriyorsun. Eşimle tanıştığımız günden beri dediğim birşey var ki, iyiki onu tanıdım ve beni tanımasına izin verdim. Hayatımda verdiğim en güzel kararlardan biridir eşim. Amacım onu övmek, göklere çıkarmak değil elbette ama bazı gerçekler de varki; aşikar. Çok iyi bir eş. Eş çok komplike bir kavram bana göre, içinde bir çok şey barındırıyor. Eş demek herşey demektir. Yeri geldiğinde birşeyleri çok zevk alarak yaptığım arkadaşım, sadece kendime itiraf edebileceğim sırlarımı paylaştığım sırdaşım, omuzunda rahatça zırlayıp salyalarımı akıtabileceğim kardeşim, tereddüt etmeden gözüm kapalı ellerinden tutup yürüyebileceğim yol arkadaşım, hayatımı, evimi, yatağımı paylaşabileceğim hayat arkadaşım, beni tamamlayan öteki eşim olmalı; eşim… Benim eşim adam gibi adam işte… Her attığım adımda beni destekleyen, fikirlerime saygı duyan, en rezil hallerimde bile ellerimden tutup beni toparlayan adam… Onunla yaptığım ve yaşadığım herşeyden çok zevk alıyorum; onunla televizyon seyretmek, elele tutuşup  yürümek, bütün gece sohbet etmek, fikir çatışması yaşadığımızda bile aramızdaki saygıyı yitirmeden tartışabilmek, şakalaşmak, yemek yemek, sarılmak, film izlemek, horlamalarını dinlemek… Liste böyle uzar gider… İnsanları olduğu gibi kabul etmek gerektiğini, herkesin aynı yapıda ve düşüncede olmadığının farkına varalı çok oldu. Bunu elbette eşimde de uyguluyorum. Bence kilit nokta da burada zaten. Eşler birbirlerini oldukları gibi kabul etmeli ve saygı duyulmalı. Gerisi çorap söküğü gibi geliyor zaten. Doğum günü mesajı olarak biraz fazla uzun oldu sanırım. Çok klasik olacak fakat gerçekten bazen kelimeler yetersiz kalabiliyor, şu an olduğu gibi.
Tadım tuzum, yemeğim suyum,evimin huzuru,  anlamım, rengim, eşim, güneşim, biriciğim… Nice nice, güzel, sağlıklı yaşlara inşallah hep beraber, biz bitene kadar… Doğum günün kutlu, mutlu, umutlu olsun… İyiki varsın, iyiki eşimsin… Seni çok seviyorum canım…
” Doğum günün kutlu olsun, al bu canım senin olsun, acıda tatlıda gizlide saklıda sevginde öfkende seninleyim canım canımmmm , doğum günün kutlu olsun, sevdigim ah sevdiceğim, en kötü gün böyle olsun tadım tuzum canım sevgilim…
Tanrı bana seni verdi, ölüm bile ayıramaz ki, Allahım seni verdi, aşkla dolu yüreğini, bak bu sana sözüm olsun, al bu yürek senin olsun, Allahım duamızdır, mutluluk bizim olsun…
Doğum günün kutlu olsun.”