9 Mart 2014 Pazar

NE ÖNEMİ VAR Kİ ..HİÇ...
Bazen tahammülün mü kalmaz....yaşananlar mı fazla gelir insana???...ya da yorgunluk mu demeli buna...Her ne dersen de işte ...Hani olur ya her şey fazla gelir...sevdiklerin bile..hatta kendin bile kendine fazla gelirsin..Çok şey söylemek istersin ama söyleyemezsin...Daha önce çok sevdiğin hatta seni çok mutlu eden şeyler bile hoş gelmez gözüne..Özgür olmak istersin takılıp gitmek bir kuşun kanadına...Hiç bir şey düşünmeden pervasızca...Hani hiç sorumluluğun yokmuşçasına..Kaybolmak istersin belki kalabalığın içinde...Mümkün müdür böyle yaşamak???
Hep konuşuruz yaa..şöyle uzak diyarlar gitsek..kimselerin olmadığı yalnız kalıp kendini bile dinlemeden bir deniz kıyısında rüzgarın hafifçe yanaklarını okşadığı bir gün batımı manzarası eşliğinde kaybolmak!!! Denizle huzur bulmak..
Belki de sıkıldım.... kurallardan...sınırlanmaktan....düşünmekten....düşünerek yaşamaktan....
Yaşamın sana isabet eden şeyler değildir aslında o şeylere karşılık senin ne yaşadığındır.Kaderin seçimlerindir.Seçimlerin ise sana kolay gelendir.
Ne önemi var ki kimliğimin...
Herkes kadar önemli ve herkes kadar önemsizim...VE ÖĞRENDİM Kİ; HAYAT İKİ SEÇENEK SUNUYOR İNSANA:YA PAYINA DÜŞEN KADERİ PARLATACAKSIN YA DA ÖMRÜNLE İYİ GEÇİNMEYE BAKACAKSIN...
Okuması kolay anlaması zordur kelimeleri, melodilerine kulak verebilmeli cümlelerin...Rüzgarını hissedebilmeli okuduğunda...Göz yaşlarına dokunabilmeli...
Herkes kendi hikayesinin kahramanı aslındaistese de istemese de..
""sadeliği anlamak için bitkilere 
iyiliği anlamak için hayvanlara 
ve beni anlamak için kendinize bakin"" 
der Yüce Kuvvet..
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin, Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin, Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin... 
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin. "Farkında olmalı insan...Bir damlacık sudan 
yaratıldığını fark etmeli.
Her insanın illaki sadece aynalara gösterdiği bir yüzü , kimseye söyleyemediği bir hüznü vardır..
Yüreğimdekileri anlatacak sözcükleri bulamıyorum....
Başka bir dil lazım, başka bir anlatım şekli, belki de kalp okumayı öğrenmek!
Tablo resimlerine benzemez gecelerin rengi öyle karanlık,öyle pembe,öyle durgun....
"Hayat ne tuhaf değil mi?" Kendi iç savaşında mağlubiyeti de yaşarsın zaferi de; 
insan en çok kendinde kayboluyor işte !!!!
NE ÖNEMİ VAR Kİ.. HİÇ.

4 Şubat 2014 Salı

     Minik Mavişime....

Ben  hayvan sevmeyenlerin  insanlarıda sevmeyeceğine inananlardanım..Bu yüzdendir ki çocuklarımda hayvan sevgisiyle büyüsün diye hep hayvan besledim evimizde..Bu bazen balık oldu bazen tavşan bazen bir kedi ,bazen kaplumbağa bazen bir kuş ve son olarakta bir köpek...Gerçi ben onlara hayvan denmesinden de pek haz almıyorum...Zira onlarında insanlar gibi hep bir isimleri oldu bizim için..Ve hayatımızda çokta önemli yerleri..Biz onlara çok bağlandık,çok sevdik...Onlar ailemizin fertleriydi....
İşte Maviş te bunlardan biriydi.. 2001 yılında katılmıştı ailemize..Onu Aydın da balıkçımız Vefa'dan almıştık..Eve geldiğinde daha yeni doğduğu için uçamıyordu.Vefa bir süre  kafesten çıkarmamamızı söylemişti..O sıralar daha altı yaşındaki oğlum durumun farkında olmadığından kafesin kapağını açmış ve Maviş'i azat etmişti..Tabi henüz uçmayı bilmeyen Maviş ancak duvara çarparak durabilmişti..İşte Maviş ilk deneyimini başarısızlıkla sonuçlandırarak tekrar kafesine konmuştu..Maviş ailemizin neşe kaynağı oldu kısa zamanda...Çok ta akıllı bir kuştu..Gıcıklığına yediği yemlerin kabuklarını kafesten dışarıya atıyordu..Ne yesek illak ki tadına bakmak istiyordu..Tabi bunu da cikleyerek anlatmaya çalışıyordu bize..Zaman içerisinde Maviş büyüdü ,uçmayı öğrendi..Hatta değişik uçuş teknikleri geliştirdi kendine..Biz onu severken etrafı kirlettiği için pis Maviş diyorduk,bir gün baktık ki oda kendi kendine pis maviş...pis kuş bu pis bu pis bu demeye başladı..böylelikle ilk konuşmasına şahit olduk..Çok mutlu olmuştuk..kuşumuz konuşuyordu.Daha sonra ki dönemlerde..babacık,fıstık,pis kuş,pis maviş,pis çocuk,çocuk bu çocuk hatta bazen takılıp kalarak maviş bu maviş maviş maviş pis maviş maviş gibi uzayan cümleler kurmaya başlamıştı..Daha çok şeyler söylüyordu kafesteki sevgilisiyle muhabbet ederken ama biz çok net anlamıyorduk miniğimizi..Kafesteki sevgiliside plastik bir oyuncak kuştu..Onu ilk astığımız zaman hiç sevmemiş hatta sürekli gagalamıştı ama daha sonra ki zamanlarda onunla arasında farklı bir bağ oluşmuştu..Zira sürekli onunla konuşuyor ve ağzıyla ona yem verip besliyordu....İşte kuşumuz böylesine paylaşımcı ve sevecendi..Kafesini açtığımız zaman bir süre uçuyor daha sonra omuzumuza konarak bizimle oynuyordu..Hatta öpücük vermeyi bile öğrenmişti mavişimiz..Akşamları babamızın geliş saatini bile biliyordu sokak kapısı açılıp merdivenlerden çıkmaya başladığında maviş olan gücüyle ciklemeye başlıyordu..Kafesin içinde bir çubuktan diğerine zıplayarak onun yanına gelip sevmesine kadar devam ediyordu bu durum..O yüzden eve gelen aile fertlerinin ilk durağıydı maviş...onunla konuşup sevmeden geçemez olmuştuk zamanla..
İşte bizim miniğimiz böylesine sevilmeyi seven ve karşılığını veren bir kuştu..Ayrıca çok ta uyanıktı...Kafesin dışından yiyecek bir şey verdiğimiz zaman hızlı hızlı koparıp kafesin içine atıyor daha sonra aşağıya inerek yiyiyordu...Evdeki herkesin ıslığını taklit ediyordu..Kısacası  çok özel bir kuştu...İsmini sölediğimiz zaman hemen çubuklarına çıkıp ciklemeye başlıyordu..Adını öğrenmişti yani akıllı kuşumuz...13 yıl bizimle birlikte aynı havayı soludu..Ailemizden biri oldu..Aslında onunla ilgili çok anımız oldu,geçirdiğimiz güzel zamanlarımız oldu...Yani kısacası Maviş bizim için çok özeldi..Özeldi diyorum zira dün yani 04.02.2014 saat 16.25 de onu kaybettik...Çok üzüldük,çok ağladık..Belki bazılarına garip gelecek ama canlı besleyenler beni çok iyi anlayacak eminim..Kaybın büyüğü küçüğü,hayvanı insanı olmuyor...Hepsi üzüntü veriyor insana varlıklarında verdikleri mutluluk gibi...Şİmdi keşke diyorum daha çok ilgilenseydim,daha çok sevseydim..Ama keşkeler geri getirmiyor giden sevdiklerimizi ve giden zamanımızı...O yüzdendir ki hiç bir şeyi es geçmemek gerekiyor bu hayat karmaşasında..İhmal etmemek gerekiyor sevdiklerimizi her ne kadar zamanımız olmasada...Hiç düşünmüyoruz sevdiklerimizinde yitip gideceğini..Zannediyoruz ki hep bizimle olacak...Maalesef işin aslı öyle değil...Ertelememek lazım hayatı...Zamanında yaşamak ve yaşatmak lazım sevdiklerimize onlara hissettiklerimiz...Mavişim şimdi kuş cennetinde biliyorum...İyi uykular güzel kuşum..Biz sana hep güzel şeyler yaşatmaya çalıştık ve inanıyorum sende güzel yaşadın..ama eğer seni üzdüysek bizi affet..Biz seni çok sevdik..Seni hiç unutmayacağız MAVİŞİM !!!!!!



3 Ocak 2014 Cuma

HAYAT SANA BU SERZENİŞİM...:((((

Ben hiç şımartılmadım...Hep büyüktüm küçükten beri...Hiç ergenlik yaşamadım...sessizce geçti gençlik yıllarım..Güçlüğü oynamak rolü verilmişti bana çok küçükken...Rolümüde hep iyi oynadım kendimce arada yanlışlar yapsamda...İnsanım illaki , hata da yapabilirim..her ne kadar lüks olsada..
Hep verici olmak zorunda hissettim kendimi..hiç kapris yapamadım sevdiklerime...sanki hakkım yoktu kapris yapmaya..hep eksiktim çünkü...her ne kadar bana hissettirilmesede ben almıştım tüm sorumluluğumu üstüme..daha büyümeden..bana bir kaç beden büyüktü ama yapacak birşey yoktu.Allahın taktiri işte...Yani kısacası çocuk olmadan büyüyüverdim...Hep içimde kaldı..nazlanmalar,ballanmalar,şımarıklık yapmalar..ama nafile hiç yapamadım...Büyümek canımı acıtıyor, içimi yakıyor, vakitli vakitsiz ağlatıyor beni. Acıyan yerimi gösteremiyorum kimselere.Avazım çıktığı kadar bağırarak “işte anne!! Kalbim acıyor anne!” diye sana sığınmak istiyorum Ama anne,göz yaşlarımı bile gizli akıtıyorum.  Kimselerin beni görmediği yerler de , bir mucize bekliyorum. Kimseler olmadığı halde ,birileri benim orada olduğumu bilsin .Bilsin ve sırtımı sıvazlayıp “neyin var yavrum?” desin. “Hiç” dediğim halde beni anlasın yine de diye bekliyorum. ANNE!!!
Ben hiç kızmadım kendi yapamadığım şeyleri sevdiklerim yaptığı zaman...
 İnsanları kırmamak, üzmemek için elimden geleni yapmaya çalışırım hep.... Empati yapmayı severim.... Anlamaya çalışırım.... Bazen kendimden önce düşünürüm ailemi sevdiklerimi.... Kimsenin benim  yüzümüzden üzülmesini zarar görmesini istemem çünkü.... 
Ama ben bütün bunları yaparken, yeri geldiğinde kendi önceliklerimizden vazgeçerken, kişiliğimle mücadeleye girerken karşıdan da ufacık bir şey beklerim.... Anlaşılmayı..Hepsi bu kadar aslında.... Birileri de benim ruhumu anlasın, ben de birilerinin önceliği olayım isterim... Omuzumda sıcak bir el hissetmeyi, konuşmaya bile gerek kalmadan anlaşıldığımı bilmek isterim.... Düşünülmek, değer verilmek isterim....Ortada hiç bir şey yokken gelip sarılınmayı seni seviyorum denmeyi isterim...birde çok sevdiğim ve değer verdiğim canlarımdan güzel şeyler duymayı ,birşey söylerken benimde kırılabilecek olduğumu düşünerek davranılmasını isterim...çok mu şey istedim acaba..????

Bana bir ben lazım, bir de beni anlayan. Beni bir ben anlarım, bir de beni yaradan ... [Necip FAZIL]


11 Aralık 2013 Çarşamba

UMUT İŞTE...
Bazen herşey çok boş..ya da öyle gelir insana..mutsuz olduğu zamanlar,ne çabalamaları,ne verdiği emekler sanki boşyereymiş gibi...işte o zaman kötü hisseder kendini...onca emek vermiştir ama sonuç çoğu zaman hüsranla biter..ama sadece sen değilsindir bunu yaşayan..bir çok yoldaşın vardır aynı dertten muzdarip...kalırsın çaresiz işte bu gibi kasvetli  zamanlarında..puslu hava gibidir yüreğin... çılgın bir fırtına gelip dağıtsın istersin  bütün bu çirkinlikleri..hep bir umut vardır içinde..sabır dilersin yaradandan...zaten bu umut değilmidir insanı hayata bağlayan..
Gerçek denen şeyin ne kadar keskin ve soğuk olabileceğinin öngörüsü.!kafanızda kurduğunuz (yaşamak istediğiniz) yaşanılası şeylerin bir anda darmadağan oluşunun/olabilceğinin var olmasını unuttuğunuz anlarda sarıldığınız tek dalınız.!Benimde hep bir umut vardır içimde... her ne kadar kötü şeyler yaşamış olsamda..zaten umutta olmasa yaşanası değildir bu hayat...
Hep hayal ederiz ama hep de hayal kırıklığına uğrarız...ama hayal etmekten de vazgeçmeyiz...her ne kadar umduğumuzu bulamasakta da hep bir umut vardır içimizde...garibin sermayesidir umutlar...
Yaşadığı sürece ne çok şey yapmak ister insan...ancak pek azını yapabilir...hep bir engel vardır önünde...sanki bütün evren ona karşıdır...ya da bir yerlerde hata yapıyordur...bunu bilmeden körü körüne devam eder hayatına...hep çabalar...hep uğraşır..ama nafile elindekilerle yetinmeyi bilmek şükür etmek öğretilmiştir bizlere...Klasik bir laf vardır her daim Kendinden daha aşağıda olanlara bak, senden üstün olanlara değil!” niyeee...niyee aşağıda olanlara bakayımm...amaç yerinde saymaksa aşağıdakilere bak  tabi kii...ama herkes şartlarının daha iyi olduğu bir hayat için mücadele verir...Aslında söylemek istediğim çok şey var...ama..işte o amalar bitiriyor tüm umutları,duyguları vb....çünkü yazdığım ve söylediğim herşey birilerine bir yerlere dokunuyor...özgür olamıyorsun hiçbir zaman..ne yazarken...ne yaşarken...hep bir esaret var hayatımızda...oysa ki bir  bir kelebek misali düşler insan yaşamı,Her an alacağı nefesi tutarcasına koşmak ister yarınlarına,Umut eder….Ulaştığından ziyade ulaşamadığı her şeye kavuşma arzusudur onda ki.Belki de bir merak yüreğinin kuytularında sessizce sığınmış.Bazen kayan bir yıldızda, bazen sevdiğimizin gözbebeklerinde, bazen bir çocuğun masum gülümsemesinde görürüz o umut ışığını, ama mutlaka ama mutlaka bir yerlerde vardır. Bizi hayata bağlar, yaşama daha sıkı sarılmamızı sağlar. Sevgiyle bakmamıza yardımcı olur.Bugün, şimdi, şu anda gözlerimizi kapatalım. Hayatta en çok istediğimizin olmasını umut edelim ve gerçekleşeceğini bilelim.Çünkü ben şu an öyle yapıyorum. Gözlerimi kapatıp hayatta olmasını en çok istediğim şeyi diliyorum ve bir gün gerçekleşeceğini biliyorum… 


2 Temmuz 2013 Salı

İşte yine yeniden....


Sizde de olurmu ??? 

kendinizi yalnız ve çaresiz hissettiğiniz zamanlar???Etrafınızda çok insan vardır ama siz hep yalnızsınızdır..Eksik bıraktıklarımız vardır  hayatta...bazen bu bir lokma bazende bir cümle hep yarım kalır...tamamlayamayız !!!! istesekte kimseyle paylaşamayız...kısacası yaşayamadığımız...ve kimseyle paylaşamadığımız...içimizde büyüyen..haykırmak isteyipte kendimizi tuttuğumuz...

hani hakim bey şarkısında olduğu gibi...sussam olmuyor susmasam olmaz...

yaşam adını koyduğumuz ,ne zaman biteceğini bilmediğimiz  bu sınırla zamanda....Adam akıllı öğrenemedimiz bu döngüde...
yaşamayı öğrenmekkk..nasıl oluyorsa artık..belki saçma gelecek size!!!!
Siz biliyormusunuz yaşamayı..tabi bu yaşamak nefes almak anlamında değil ..hakkını vererek doya doya hiç telef etmeden,sonuna kadar ardında yaşanmamış hiç birşey bırakmadan...geriye dönüp baktığında takvimsel zaman dilimlerine hiç hayıflanmadan..keşke demeden...varmıdır böyle yaşayan insanlar...bana çok ütopik geliyor..
Bir çoğumuzun cebinin bir köşesinde kalmıştır çocukluk hatıralarımız,hayallerimiz...hep yarım kalan,özlemle anılan ama hiç yaşanmamış...
yaşamak sadece nefes almak olmamlı,kendin ve çevrendekiler için endişelenmek olmamalı,sadece etrafındakiler mutlu etmek için olmamalı,,,yani kısacası yaşamak sürekli bir fedakarlık olmamalı...değer verdiğin kadar değer görmelisin ki mutlu olasın..
şöyle gözlerinizi kapatıp düşünün bakalımm..sizi en çok ne mutlu eder...şu an eminim ki neyin sizi mutlu ettiğini tam olarak düşünemiyorsunuz...daha doğrusu hemen karar veremiyorsunuz..neden??? çünkü bir çoğumuzun yaptığı hatayı yapıyoruz yaşadığımızı sandığımız bu dönen nesne içinde...kendimizi unutuyoruz...
kendi isteklerimizi,kendi mutluklarımızı ,kendi umutlarımızı,kendi hayallerimizi...kısacası kendi yaşantımızı hep ikinci hatta üçüncü plana atıyoruz..ne için peki???? tabi ki başkaları mutlu etmek için.....bu eşin olur,çocuğun olur,annen olur,baban olur,arkadaşın olur,akraban olur gibi gibi...kendin dışındaki herkes....maalesef!!!!peki bunu neden yapıyoruz..valla bana göre direk salaklığımızdan..çünkü bunun daha başka mantıklı bir açıklaması olamaz...fedakarlığı daha da doğrusu başkalaraı için yaşamayı iş edinmişiz kendimize..nedense artık..içsel bir şey zannedersem bu bir zaaf...ya da öğretilmişlikler...
İşte böyleee...aslında hiç kimse kendine bile samimi değildir....kendine bile yalan söyler...aslında çok şey söylemek ister ama hep susar...çünkü sonuçlarından korkar...ve hep atar içine ta kiii bir yanardağ gibi olup patlayana kadar...eeee sonuççç gene aynı...yani kısacası değişen hiçbir şey yoktur..


Afşar Timuçin!
e ait bir şiir....nede güzel ifade etmiş....


yaşamak alışmaktır


işportada satılan kadın geceliklerine


alışmak manavlara doçentlik tezlerine


alışmak yaşamaktır


hep bu yeşilleri giy


bu moru tak saçlarını topla da


bunu sen de bilirsin


alışmak yorulmaktır bakıp bakıp kendine


yaşamak bir gün uyanmaktır


bir gün birdenbire yalnız kalmaktır


yaşamak alışmalardan sonra


alıştığı her şeyle savaşmaktır


8 Mayıs 2013 Çarşamba


İŞTE GENE......

....Güneş doğup doğmamakta karar vermeye çalışırken,sabah aynı koşuşturma içinde başlayan hayatların bir gün son durağına varacağını bile bile yataktan kalkmak ve güne keşkelerle başlamak mı bu gezegene geliş amacımız? Bence çok daha fazlası olmalı...Çünkü insan hayatı doğmak,yaşamak ve ölmek üçleminden çok daha fazlası..
Yalnızlığı,ağlamayı bilir misin?Bilir misiniz yalnızlık ne demek?Konuşmak istersin konuşamazsın...Konuşursun anlayan olmaz,nefret edersin herşeyden, herkesten... .Nefret edilesi keşkeler doldurur yaşamını.
   Hep yavaş yaşamayı ve huzurlu olmayı istersin  .Dert etmetsin  yanı başımızda esen hayatı,belki bu yüzden hayata hep boş verirsin....Olduğu gibi kabul etmektense kendi at gözlüklerimizle görmeyi tercih edersinz..Hep BEN'i ön plana atarız...Ben seviyorum,ben yapıyorum,ben ediyorum,ben yazıyorum,ben okuyorum,ben güzelim, ben yakışıklıyım,ben benim...Başka birisi umrumda değil dersin hep...!Anlayacağınız dev aynalarımız bitmez bencillik edebiyatında...Oysa çocukluk büyüme hevesiyle geçerken,gençlik hayallerini belki bir gün zengin ve mutlu olmak süsler,yaşlanma olgusunu hatırımıza bile getirmeden...Büyüdüğümüzü fark edip zamana düşman olduk mu yaslanacak bir omuz ararız.Sebebini bilmediğimiz bir ağırlık çöker üzerimize.Kimmiş,neymiş beni böylesine üzen,yıpratan diye düşünürüz.Sonra insanları yaşadıklarımızda hiç suçu olmamasına rağmen suçlarız.Hep birbirinin aynısıymış gibi tanımak insanları, ne büyük bir yanlıştır oysa...
  Keşke tekrar çocuk olabilsek,minik çocuklar gibi çarpabilse yüreğimiz...Keşke tek sorunumuz yere düştüğümüzde kanayan dizimiz olsa...Çocukken yaptığım gibi parkta sallanırken gökyüzüne dokunacağımı düşünsek...Sonsuz mavinin derinliklerinde kaybolup gideceğimi hayal etsek,düşler kursak mutluluğumuza dair.Belki hayat daha heyecanlı olabilirdi.Oysa şimdi kurduğumuz  hayallerde boğuluyoruz.Bencilliğimiz,insanları küçümsediğimiz,her şeyi tek başına yaparım diye diklendiğimiz ,hep BEN dediğim zamanların acısını yaşıyoruz.Hayatımızın  hep ilkbahardaki çiçekler gibi olacağını düşündüğüm zamanların hayal kırıklığını,sonbaharda hayatımızın parçalanmasını seyrederken anlıyoruz.
  Güneşin parlaklığını göstermeye başladığı şu anda başımı yastıktan hiç kaldırmak istemediğimi anımsıyorum.Çünü belki bugün dünü aratacak,yarın hergünden beter olacak...Ve artık ben hep BEN demiyeceğim.

Gözünü açsan bile ne faydası var ki ?Zaten karanlıktasın. Sonsuz , tamamen siyahla boyanmış bir kağıda bakıyormuşçasına.Karanlık tek renktir. Aydınlık ise bir çok renkten oluşur. Gün ışığı siyah rengini söküp alır karanlıktan.Karanlık bitmeyen bir şarkı gibidir.Bu yüzden de sonsuzdur ya ?Karanlık ne kadar koyu ise aydınlık o kadar yakındır.Karanlık sessizdir. Aydınlık ise gürültülü.Aydınlık bir ortamda bir anda karanlığa düşebilirsin.Karanlık bir dosttur. Sır tutan bir dosttur hemde. Senin şuan ağladığını karanlıktan başka kim bilebilir ?Karanlıkta hayal edersin sevdiklerini, gözünü kapattığın anda karşındadırlar  belki de...Karanlık seni sana bırakır dostum. Seni acılarınla yüzleştirir suskunluğuyla. Bu yüzden de nettir.Ders aldığımız anlar varsa, hiçbir zaman mutluluğun doruklarında olduğumuz anlar değildir bunlar, karanlıkta yatağımıza kıvrıldığımız anlardır.

22 Ekim 2012 Pazartesi

HAYAL KIRIKLIĞI......

Sizlerde de oluyormu hiç??? Sabahları kalkarken dilinizde bir melodi ile uyanmak....sizleri bilmem ama  benim olur bu sabah ki gibi....Uyandığımda dilim de bu şarkı vardı...


''Elimizden ipler nasıl kayıyorbazen....Zamandan başka çare nası kalmıyor bazen...Hepimizin hayatı nasıl duruyor bazen....Tecrübenin kati şartı bu muymuş zaten....''


Sahte dostluklar , sahte sevgiler , sahte insanlarla tüketilmiş zamanlar..Hayatın ve insanların tüm ikiyüzlülüğüne rağmen yine de gerçek kalmak...Neden benim ikinci yüzüm yokkk...Neden ben yanlış zamanlarda , yanlış mekanlarda , yanlış insanlarla , değmeyecek dostlara , beş para etmez insanlara hak etmedikleri değerleri ve anlamları yüklüyorum.Ben mi çok safımmm...yoksa insanlar mı çok uyanıkkk..tabi bu uyanıklıksa...peki ben ne zaman öğreneceğim...dost değilken dost olmayı,yüzüne gülüp arkasında konuşmayı,sevmezken sever gibi davranmayı,karşımdaki insanı enayi yerine koyarak yalan söylemeyi....Derseniz ki sen çok mu doğrusunn..tabi kii hayır benimde insan olmamdan kaynaklı hatalarım var tabikiii....ama en azından ben rol yapmıyorum....bir şekilde karşımdaki insana olumlu ya da olumsuz   iletirim duygularımı ...Bir çok insan gibi yalandan istemiyorum ama sağ cebe demem yani....Gerçi böyle olmamın ne avantajı var..koca bir hiçççççç...ve hayal kırıklıkları......Ne kadar çok   anlam yüklersen insanlara  hayal kırıklığın o kadar fazla oluyor...Çok güveniyorsun,kalbini açıyorsun ve herşeyini paylaşıyorsun....Sonuç?? hüsran.Sevgi dolu bir yürek insanı aptal ve aciz yapıyor… Bilin ki aslında her şeyin farkındayım…. Ve işin acı yanı da şu ki zaten her zaman da farkındaydım!Dik durmak , sağlam kalmak , inatla yaşamaya ve varlığını sürdürmeye çalışmak, temiz kalabilmek , özünden ayrılmamak ne kadar zor… Daha ne kadar bu şekilde dayanırım bilmiyorum. Kimseyi kırmamak , incitmemek , yaralamamak , üzmemek adınahep kendimden feda ederek bir şeyleri , daha ne kadar gidebilirim bilmiyorum. Hayatınbaşında son hızla giderken , bir duvara çarpmak kader olsa gerek ….ya da kadersizlik.....Ne çok umut besleriz hayata dair. Umut etme halimizi aşan bir durumdur aslında beklenti. Olmasını şiddetle isteriz, bekleriz. Olmaması söz konusu gibi gelmez bize. Oldurmak için uğraşırız. Zihnimizin bin bir oyunu bize beklentimizin kuvvetli olması gerektiğini söyler. Beklentimiz sayıca çoktur. Bir tane olmaz beklenti dediğin. Sevilmeyi bekleriz, çiçek almasını bekleriz,ilgi bekleriz, anlaşılmayı bekleriz, evimizde her şeyi var etmeyi bekleriz .İncitilmeden ,değer görerek yaşamayı bekleriz...İnceten insanlar bunun farkında mı ki acaba ...hiç sanmıyorum...zira insanlar artık çok bencil ve ego tatmini peşinde...empati tarihe karışmış...


Ben sadece birazcık huzur istiyorum…. Bir parça huzur……İncitilmiş zamanlardan uzaklaşabilmek mümkün mü acaba...